12-13 Sene önce yazdığım saçma bir yazımı buldum:
Yorgun bir çarşamba akşamıydı. Siyahlar içinde bir adam, rutin yolunda her zamanki çamur, kum,toz ve trafik engellerini aşarak asansörsüz binanın 5.katına ıkına ıkına, birazda bayır yukarı çıkan sağlam bir Mercedes kamyon ayarında tırmanarak elini anahtarın değilde, anahtarın kabarttığı kot cebine atarak kapıyı açmak üzereydi ki apartman otomatiği sönerek, onu sürekli yapageldiği eyleminden mahrum bıraktı.
Siyahlı adam yanlış hatırlamıyorsam-ki kesinlikle yanlış hatırlamam-bendim. Evet,evet o siyahlı adam bendim.Siyah kabanımın altında cırlak kırmızı bir eşofman üstü olduğunu bilen tek kişi de yine bendim. Hem siyahlı hem de kırmızılıydım ama bir karpuz gibi içinin dışarıdan anlaşılamayacağı ve yalnızca meraklısının çözebileceği bir bulmacanın yukarıdan aşağı yedisinin ikisiydim.
Biran aklıma, şu an aklıma gelmeyen gelse de gülüp geçebileceğim, sonra da yine uzun süre hatırlamayacağım, aslında hiç de komik olmayan bir fıkranın gelmesi durumunda yüzümün alacağı durumun diğer insanlar tarafından nasıl görüneceği düşüncesi geldi. Aynı Erenköy tren istasyonunda, yağmurun azizliğiyle iyice kayganlaşmış, insanları düşürmek için etrafı
kollayan sıra sıra ,inim inim inleyen, Necip Fazıl'ın Kaldırımlar'ından daha iktidarsız ve daha da kalleş olan ve insanın ömrü boyunca yürüyüp de bitiremediği, Faruk Nafiz'in ağır ağır çıkılmasını sıkı sıkıya tembihlediği merdivenlerde ayağımın kayıp da sayaç gibi popomun üstünde her basamağı itinayla ziyaret edişim gibiydi.Tam o sırada Shaekespeare'in trene binerken uzattığı kuru kafa yok mu? "Ulan, istemem" diyorum, "Ölümü gör,al!"diye ısrar ediyor."Abi, beni hafife alıyorsun,ben çok kral bir yazar olacam." diye senelerce başımın etini yedi. Hem de İngiliz edebiyatında söz sahibi olacakmış. Bir gün kenara çektim keratayı"Oğlum bak,delikanlı adamsın, İngiliz senin neyine?Biz burada İngiliz mi seviyoz?" dedim."Haklısın abi!"dedi, yine de yola gelmedi eşşoğlusu.
Biran aklıma, şu an aklıma gelmeyen gelse de gülüp geçebileceğim, sonra da yine uzun süre hatırlamayacağım, aslında hiç de komik olmayan bir fıkranın gelmesi durumunda yüzümün alacağı durumun diğer insanlar tarafından nasıl görüneceği düşüncesi geldi. Aynı Erenköy tren istasyonunda, yağmurun azizliğiyle iyice kayganlaşmış, insanları düşürmek için etrafı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder