30 yaşındaki Antoine Roquentin Paris'ten uzakta küçük bir deniz şehrinde Marquis de Rellebon ile ilgili tarih araştırması yapmaktadır.
Etrafında fazla insan yoktur. Konuştuğu görüştüğü çok çok az insan vardır. Yalnızlığı bütün hücrelerinde hissetmekte ancak kurtulamamaktadır.
Günün birinde 5-6 senedir görmediği eski sevgilisinden bir mektup alır. Onu Paris'e bir otele çağırmaktadır.
Belirtilen gün ve saatte Antoine oraya gider. Ancak eski sevgilisi onu aslında yaşamıyla ilgili ilerlemeleri ve yaşadığı şaşaalı hayatı anlatmak için çağırmıştır. Bu bardağı taşıran son damladır. Paris'ten yaşadaığı şehre geri döner ve burayı terk eder.
Ağır, insanın içine bir ağırlık çökerten bir havası var. Bu kitapla birlikte yazar Varoluışçuluk akımını başlatmış, sonraki kitaplarında da devam ettirmiştir.
Varoluışçuluk akımı, kişinin bireyselliğini ve yalnızlığını gözler önüne en net seren akımlardan biri. Ve bunun duyumsanmasının insanda zaman zaman yarattığı "bulantı" bu kitaba adını veriyor.
İki kent arasındayım, biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor.
Bir şey , sona ermek için başlamıştır. Serüven uzamaya gelmez , ona anlam veren ölümdür yalnız.
Saat üç. Bir şey yapmak isterseniz, bu saat ya çok geç ya çok erkendir.
Anılar şeytanın kesesindeki altın sikkelere benziyor: keseyi açtığında bir de bakıyorsun, altın değil, ölü yapraklar var içinde.
Benim bildiğim nesnelerin insana dokunmaması gerekir. Çünkü canlı değillerdir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız. Onlar sadece yararlıdır. Oysa bana dokunuyorlar… Geçen gece deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığım zaman ne duyduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. İçim bayılır gibi olmuştu. Bu duygunun çakıl taşından geldiğinden kuşkum yok… ellerde duyulan bir çeşit bulantı bu.
“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.”
Düşüncem, ben'den başka bir şey değil. Bu yüzden duramıyorum. Düşündüğüm ile varoluşmaktayım. Oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bili (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. Özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. Nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içinde oturtma biçimlerinden başka bir şey değil.
Yalnızım. İnsanların çoğu evlerine gitti; radyo dinleyerek akşam gazetelerini okuyorlar.Sona eren pazar günü, ağızlarında bir kül tadı bırakmıştır.Daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar.Ama benim için ne pazartesi ne de pazar var.Günler ite kaka sürüyor birbirlerini, sonra ansızın bunun gibi bir parıltı ortaya çıkıyor.
Hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamıyorum...
Benim bildiğim nesnelerin insana dokunmaması gerekir. Çünkü canlı değillerdir. Aralarında yaşar, onları kullanır, sonra yerlerine koyarız. Onlar sadece yararlıdır. Oysa bana dokunuyorlar… Geçen gece deniz kıyısında, çakıl taşını elime aldığım zaman ne duyduğumu şimdi daha iyi anlıyorum. İçim bayılır gibi olmuştu. Bu duygunun çakıl taşından geldiğinden kuşkum yok… ellerde duyulan bir çeşit bulantı bu.
“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum.”
Düşüncem, ben'den başka bir şey değil. Bu yüzden duramıyorum. Düşündüğüm ile varoluşmaktayım. Oysa düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Şu anda bili (korkunç bir şey) varoluşmaktaysam, bu, varoluşmaktan ürküntü duymamdan ötürüdür. Özlediğim hiçlikten kendimi çekip alan benim. Nefret ya da varoluşmak tiksintisi, kendimi varoluşturma, varoluşun içinde oturtma biçimlerinden başka bir şey değil.
Yalnızım. İnsanların çoğu evlerine gitti; radyo dinleyerek akşam gazetelerini okuyorlar.Sona eren pazar günü, ağızlarında bir kül tadı bırakmıştır.Daha şimdiden pazartesiyi düşünüyorlar.Ama benim için ne pazartesi ne de pazar var.Günler ite kaka sürüyor birbirlerini, sonra ansızın bunun gibi bir parıltı ortaya çıkıyor.
Hiçbir şey değişmedi, ama yine de her şey başka bir biçimde var olup gidiyor. Anlatamıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder