Bu kitapta yazar doğduğu yerde geçen bir hikaye kurgulamış. Gaziantep'in sıcağında yüzyıllarca önce saray yazmanlığı yapmış Patasana'nın itiraflarından oluşan 24 tabletin arkeologlar tarafından bulunmasıyla köy yerinde cinayetler başlar.
Sonradan bu cinayetlerin 70 küsur yıl önce Ermeni olayları zamanında işlenmiş olan cinayetlerin benzeri olduğu ortaya çıkar.
Kurgu güzel ama işleyiş oldukça yavaş ve katilin ortaya çıkışı pek gerçekçi bir sahneyle anlatılmamış bana göre. Yine bulunan tabletlerde yazılan itirafların çok çok kurgu olduğu anlaşılıyor.
Kitapta PKK, Ermeni göçü sırasında yaşanan olaylar, köylerde insanların hala bazı olayları batıl inançlara bağlaması tuhaf bir yüzeysellikle anlatılmış. Bu kadar çok konunun aynı kitabın içinde yer alması zaten kafaları karıştırıyor.
Birçok arkadaşımdan yazarın en iyi kitabı olarak anlatılıyor. Zaten yazarın dili açık ve akıcı; o konuda hiçbir sıkıntı yok. Biraz daha gaza basılmış olsaydı olay kurgusunda çok çok daha güzel bir kitap olabilirdi.
"Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçakların en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı. Bedenine sinmiş soylu nefretini, görkemli giysilerin yüzündeki derin acıyı, tunçtan daha katı bir mutluluk maskesinin ardına gizleyerek Hatti kralının emrine koşan ikiyüzlü bir tören adamı. Sevdiği kadın, aşkı uğruna ölürken, kralına bağlılığın vakarıyla ellerini göğsünde kavuşturarak sessiz kalmayı seçen, yeryüzünün en onursuz erkeği. Erkeklerin yüz karası. Aşkı için ölmenin yüceliği yerine, sarayın taş duvarlarında büyüyen kendi değersiz varlığının görkemli gölgesine sığınmaktan çekinmeyen, sefihlerin en rezili. Ben ölüler içinde yüzen, ben, tanrılar tarafından alnına, 'Sonsuza kadar acılar içinde kıvranacaktır,' yazılan Saray Başyazmanı Patasana."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder