Havalar ısınmaya başladığında benim mevsimim biter ve sıcak, terli, yarı çıplak bir mevsim başlar. Sevdiğim fırtınalar ve yağmurlar artık uzaktır.
Küçükken soğuk kış günlerinde tabureye oturup kurnayı doldurarak, duşu açmadan maşrabayla yıkanırdım. Turuncu ve ayakları suyun kirecinden beyazlamış o tabure artık yok evde. Sanırım geçen sene annem artık eskidi diye çöpe attı. Banyo öylesine buhar olurdu ki sisli havada denizin ortasında yalnız kalmış bir gemi hissederdim kendimi.
Gözlerimi kapatıp o buharların arasında cehennemin de böyle bir yere benzeyip benzemediğini düşünürdüm. Hala sıcak suyun altında gözlerimi kapadığımda bu küçüklük anıları canlanır gözümün önünde.
Ara sıra banyo kapısının boyası kalkmış yerlerinde oluşmuş gelişigüzel bir şekil gözüme ilişir gün batımında gökyüzüne doğru havalanan bir uçağa benzetirdim. Yıllar sonra tekrar baktığımda hala o uçağı hayal edebiliyorum banyo kapısında. Küçücük ellerimle yanaklarımı tutup gelecekte ne yapacağımı hayal eder dururdum.
Çok zaman geçti ve değişmeyen tek şey zamanın akış hızı. Bir mozaik gibi renkli kişiliğimi oluşturan küçüklüğümün, masumiyetimin kayboluşu bir film şeridi gibi önümden geçmekte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder