Gözleri dolu dolu, gökyüzünde toplanmaya başlayan gri bulutlara bakıyordu. Güneş daha ileride bozkırı kavururken; bu tarafta bulutlar güneşin önünü çoktan kesmişti. Saçları rüzgarda hafif hafif savrulurken aklında çocukluğunda bu kırlarda nasıl özgürce hiçbirşeyi düşünmeden koşturduğu geldi. Yeşil ekinlerin arasında koşup dizlerini her seferinde yeşil yapabilmenin yolunu her zaman bulabiliyordu.
Oysaki dizleri senelerdir bu yeşille karşılaşmıyordu artık. Birden ekinlerin ilerisinde "Harman Yeri" denilen ve çoğunlukla top oynadıkları yemyeşil çayırların olduğu alana 2 arkadaş gittikleri günü hatırladı.
Harman Yeri'nin hemen yanında cılız ve pis bir dere vardı. Ve o gün derenin kenarında biri beyaz biri kahverengi iki at leşi serilmişti. Tabii çocuk merakıyla atları yakından görmeye çalışmışlar ve atları yemekle meşgul kargaları gördüklerinde inanılmaz bir dehşete kapılarak koşa koşa evin yolunu tutmuşlardı.
Hayatımızı kurduğumuz temel gerçekten küçükken yaşadıklarımız olmalı diye düşündü.
Yağmur yağacağını düşünürken bulutlar yavaş yavaş dağıldı. Güneş bütün güzelliğiyle ve yakıcılığıyla gökyüzünde gülücükler saçıyordu. Bu küçük şehrin sessiz öğle saatlerinde balkonun yalnız kalmış güzelliğine şaştı. Ve okumaya ara verdiği kitabı tekrar eline aldı.
Çocuk sesleri gökyüzüne yükseldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder