4 Ocak 2015 Pazar

İçimizdeki Şeytan

Kürk Mantolu Madonna'nın ardından yine hüzünlü biten bir Sabahattin Ali klasiği diyebiliriz.

Yine bir devlet dairesinde çalışan başkahramanımız var. Ömer, doğru düzgün eğitimini tamamlayamamış, ay sonunu zor getiren çevresindeki herkesten borç alan, kısaca günü yaşayan geleceği belli olmayan bir insan. Bir gün arkadaşı Nihat'la vapurda ilk görüşte aşık olduğu Macide ile tanışır.

Macide güzel ama hayatını zamanın akışına bırakmış bir kızdır. Geçmişte bir şey yaşamamış olsa da Balıkesir' deki eski müzik öğretmeni Bedir'le karşılaşması zamanın akışını etkileyecektir.

Müthiş tespitlerin yer aldığı roman içimizde yer alan kötülük eğiliminin ince bir tasviri gibi.

Kitapta ilgimi uyandıran birkaç cümle:

Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız...

İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun..

Ben şuna inanıyorum ki, üç buçuk günlük ömrümüzü kendimize zehir etmemek için ne mazideki hayatımıza ve kaçırdığımız fırsatlara ne de istikbalin olmayacak hülyalarına kulak asmayarak bugünümüze hapsolup yaşamalıyız.

Ne olacağı, nereye varacağı malum olmayan hayatının artık bir mana almaya başladığını görüyordu. Bundan sonra kafası, üzerinde düşünülecek şeyler bulmakta güçlük çekmeyecek; hisleri, koparılmadan kuruyan meyveler gibi, içinde buruşup kalmayacaktı. Sabahları kalktığı zaman “Bugün de her gün gibi. Niçin uyandım?.. Niçin bana kendimi unutturan uykum sürüp gitmedi?” demeyecek, sokaklarda yürürken ayakları isteksiz şekilde kaldırımlarda sürüklenmeyecekti.

Bizler, her gördüğümüz fenalığın ve rezaletin bir parçasını ruhumuzda ebediyen beraber taşımaya mahkûm insanlar, onun yanında ne kadar zavallı ve küçük şeyleriz...

Sessizlik kulağında zonklamakta ve yalnızlık alnına ağır bir taş gibi çökerek kafasını yastığa gömmekteydi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder