19 Kasım 2014 Çarşamba

Mutlu Son

Bugun yazmak istiyorum. Herşeyi ama herşeyi yazmak istiyorum. Çimenlerde koşarcasına, Juliet’ime sarılırcasına, en sevdiğim dizinin en heyecanli yerinde bakan gözlerimi açarcasına... Kalbimin içinden geçenleri, aklımın içinden geçenlerle çarpıştırmak, gerçek ile hayali birbirine karıştırmak, manzaranın en güzel yerine gidip selam durmak istiyorum.

Elimde şapkamla gelmiş geçmiş bütün insanları, medeniyetleri, sanat eserlerini görmek, tozlu kitapların içinde ya bir hazine haritası ya da bir kara büyü bulmak istiyorum. Hazine için gerekli olan kürek ve kazma zaten hazır... İyice eskimis haritayı elime alarak, sırtımı büyük meşe ağacına verip 150 adım saymak ve ardından kocaman bir çukur açıncaya kadar kazmak istiyorum. Çukur ne kadar derin olursa hazinenin değeri de o kadar büyük olacak. Çünkü bu çukuru açmamin sebebi hazineyi bulmak değil hazinenin yanına bütün acılarımı ve kederimi gömeceğim...

Hazine işini hallettik sayılır. Kara büyü konusunu düşünmem gerekecek. Bu konuda fazla bilgim yok. Juliet’im bu konulari iyi bilir aslında. Ondan biraz bilgi almalıyım. Büyümün amacı hazineyi kimsenin bulamaması. Bulanın da lanetlenmesi üzerine...


Bütün işlerimi hallettikten sonra zorlu bir yolculuk başlayacak. Bu yolculuğu engelleyecek birçok güçle karşılaşacağım. En favori düşmanım ağzından ateş çıkaran ejderha olacak. Klasik aksiyon filmlerindeki gibi kılıcımla başını kesmek yerine gidip konuşmayı deneyeceğim. Gerçi konuştuğunda ağzından ateş çıkıp beni yakacağı için biraz uzaktan bağırarak anlaşmam gerekecek.

Yahu neden kimse konuşmaz bu ejderhalarla... Konuşunca bir şey yapmıyormuş demek ki. Bir de kahraman olmak için başını kesiyorlar hayvanın... Ne yazık...

Ahaaa... sırada kızgın sularıyla değişik bir bataklık var. Buradan ne bir gemiyle ne de yüzerek geçebilirim. Burada durup Anka kuşunu beklemeliyim. Çağırmak için ise eski savaşçıların kullandığı bir boru var yanımda. Süper bir şey...Keşke çocukken böyle bir oyuncağım olsaydı. Allah... Bu yeri göğü inleten kanat sesleri bu kuştan mı geliyor? Sanki havaalaninda Boeing bekliyorum.

Neyse, yukarısı soğukmuş ama bataklıkta yanmaktan iyidir. Bu kadar mıydı yani? 15 dakikada Kaf Dağı’na geliverdik. Ulen burası Uludağ kadar yakınmış. Niye kimse bilmiyor?  Evet şurada bir kulube var. Ağaçların arasında... Her yer karla kaplı ama hiç üşümüyorum. Şu kapıyı bir çalsam da sorsam ben nereye geldim bu masalda diye...

Tık, tık, tık....

Ve kapı açılır. Koskoca simsiyah gözleriyle Juliet bakmaktadır. Juliet mutluluğa açılan kapının başında Romeo’ya sarılır.



Ve mutlu sondur bu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder