19 Kasım 2014 Çarşamba

Baharı Beklerken

Masasında oturmuş kalemi kırık bir adamım aslında. Sabır denilen şey yok birazcık bile.Hemen bir kalem bulmalıyım.Ama ne yazık ki kalmamış. Eski dostlarım gibi kaldı kalemlerim mazimde. Onları da çok sevmiştim. İşte sonuncusu da dayanamayıp kırılıverdi. Hayat hep eskitmeler, kırmalar, ayrılıklar üzerine aslında. Herşey sadece bir anlık yeni, sonra tozlanmaya başlıyor.Kolumdaki tıkırdayan saati ilk taktığım gün geldi aklıma. Birkaç günün sonunda o da artık yeni değildi.

Bulutlu bir hava, arada kar serpiştiriyor. Gerçekten de kasvetli havalarda insanlar daha bir kendisine kalıyor. Pencereden uzaklara dalarak bakmak bu işin ritüeli sanırım. Bazen havasına da olsa yaptığımı kabul etmeliyim. Kendimle dalga geçtiğimde kendimi daha da çok seviyorum. Aslında kendimle derdim yok o kadar. Ya aslında derdim yok. Milyonlarca insanın içinde bu konuda gerçekten şanslı olanlardan biriyim.

Biraz önce içtiğim çayın dayanılmaz kokusunu aldım yeniden. Bir daha içsem mi acaba. Yok yok zamanım yok o kadar. Ben en iyisi o çayı arkadaşımla buluştuğumda içeyim. İnsanın arkadaşlarının olması, onlara zaman ayırabilmesi ve konuşabilmesi gizlisiz saklısız gerçekten paha biçilemez bir şey. Saklandığında bazen bu gizlilik yükünü kaldıramayabiliyorsun.

Bu yazıyı yazarken de yazamadığım ne kadar çok şey var diye kendime hayıflanıyorum. Ama biraz da olsa gizleyebiliyorsam bir şeyleri; bu beni gerçekten mutlu ediyor. Gizem, içinde her zaman güzellikleri daha fazla barındırıyor bence.

Bu yazı karlı bir 15 Mart'ta yazıldı; baharı beklerken.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder