Okuduğum açık ara en iyi Türk romanı. Orhan Kemal'i de nedendir bilmem daha önce hiç okumamıştım. Bazen insan geç kalıyor işte.
Çukurova'nın yaz sıcağı, alabildiğine uzanan pamuk tarlaları, yakıcı güneş, sele dönen yağmurlar ve sıtma. Ve ayakkabı tamirciliğiyle geçinen bir ailenin bu yabana daha iyi bir hayata kavuşmak için gidişi...
Ailenin babası Trablus'ta bir bacağını kaybetmiş. Mahalleli onu kesik bacağının yerine konulan tahta bacağının yürüdükçe çıkan sesinden tanıyor. Rakı içmediği zamanlar gerçek bir Adana'lı gibi çok sağlam küfürler savuran aksi bir adam.
2 oğlu ve bir kızı var. Oğullarından biri evli ve 3 çocuğu var. Eskici dükkanını da bu 2 oğlu ile birlikte işletiyor. Ancak büyük oğlunun dükkandan ayrılmasını artık bu dükkanın gelirinin 2 aileye yetmediğini söyleyerek huzursuzluk çıkarır. Büyük oğlu da bu yüzden kütlü(pamuk) toplamaya karar verir. Daha sonra babasıyla kavga eden küçük oğlu da abisiyle gitmeye karar verir. Çocuklarını yalnız bırakmak istemeyen ve kazandıklarıyla geri döndüklerinde zengin olmak isteyen baba da anneleriyle ve kız kardeşiyle onlara katılır.
Elinizden bir türlü bırakamıyorsunuz. Sanki bir Yılmaz Güney filmi seyredermiş gibi heyecanla acaba ne olacak diye merak ediyorsunuz. Kitabın bitişi bile beni öylesine etkiledi ki kitabı bitirip uzunca bir süre düşündüm.
Sonra araştırınca bu kitaptan uyarlanan bir filminde çekildiğini öğrendim. Filmde Kadir İnanır ve Fikret Hakan gibi 2 usta aktör var. Bunu da en kısa zamanda seyredeceğim.
Şimdi mal, mülk, para kimdeyse itibar onda. Bu dünya, bu haksız dünya niye bozuluyor günden güne? Belli bir şey, eski hatıralar, eski saygılar unutuldu ondan.
Bu dünyada, bu bok dünyada evlat, iyi olmaya imkan var mı?
Bozuldu ağa bozuldu, dünya kökünden bozuldu. Üstüne bastığım toprak ayaklarımın altından kayıyor sanki. Bu gün dünü arıyoruz, yarın da bu günü arayacağımızdan şüphen olmasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder