Kitabın asıl konusu Ömer Hayyam ve Rubaiyat'ı... Ancak bu asıl konunun dışına o kadar çıkılmış ki 316 sayfalık romanın neredeyse 150 sayfası İran'ın siyasi hareketleriyle geçiyor.
Ömer Hayyam'ın sadece Rubai yazan bir yazar olmadığını, rasathanesinden astronomiyle ilgili çalışmalar yaptığını, matematik konusunda oldukça iyi olduğunu ve takvimler hazırlayan bir filozof-bilim adamı-edebiyatçı olduğunu görüyoruz.
Roman'da anlatılan Ömer Hayyam gerçekten de Rubailerinde anlattığı gibi insanları incitmekten ve siyasetten oldukça uzak kalan kendi halinde bir adam aslında. Ancak ne kadar devlet işlerine karışmak istemese de onu sürekli onu devlet işlerinin içine çekmeye çalışıyorlar. Yine kitapta Hasan Sabbah'ın hayatını, nufüzunu Ömer Hayyam'a borçlu olduğu anlatılıyor.
Fedailerin kalesi Alamut kitabında Vladimir Bartol'un Hasan Sabbah, Nizamülmülk ve Ömer Hayyam'ın okul arkadaşı oldukları iddiası bu kitapta yalanlanıyor. Çünkü Nizamülmülk ile Ömer Hayyam arasında 30 yaş fark olduğunu iddia ediyor Maalouf.
İran'ın yakın tarihi üzerindeki İngiliz ve Rus baskısını anlatan yazar Amerika'yı bir melek gibi gösteriyor. Oldukça taraflı ve rahatsız edici biçimde Amerikancı bir tavır sergiliyor.
Kısaca siyasi olayları çıkarırsak ve sonundaki olayı bağlayan Titanik macerasını çıkarırsak daha da güzel bir kitap olabilirmiş. Bu haliyle bile iyi bir kitap olduğunu söylemeliyim ama.
''Ne diyebilirim ki sana, varlığın sırları saklı senden, benden; bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben. Bizimki perde arkasında dedikodu; bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben!''
Kalk haydi, ebediyen uyuyacağız zaten!
Unutmak için dikiyorum kafama şarabı.
Acı mı geldi? Böylesi gider hoşuma
Ömrümün ağızda bıraktığı tat da acı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder