Hiç düşünmeden söyleyebilirim ki Orhan Pamuk'un okuduğum en vasat romanı. Roman konusu ve olayların işleniş sırası açısında kusursuz.
Pamuk, ciddi anlamda Cennet ismine takmış bir yazar bence. Sessiz Ev'de Cennethisar varken burada Cennetpınar diye bir köy var. Bence bu Cennet sevdasından vazgeçmeli yada yer isimlerinde değil de başka yerlerde kullanmalı.
Roman konusunun beni çeken taraflarından biri ise kahramanın gündüzleri yoğurtçuluk akşamlar da bozacılık yapması. Zamanında babam da evden kaçıp İstanbul'a geldiğinde Cağaoğlu tarafında bir dönem yoğurtçuluk akşamları da kestanecilik yapmış. Burada bir benzerlik bulmaya çalıştım ama babam zamanında memleketine geri dönmeyi bilmiş.
Konu kahramanımız Mevlut'ün Beyşehir'in bir köyünden babasıyla, amcasıyla İstanbul'a gelip hazine arazilerine gecekondu yapıp seyyar satıcılık yaparak İstanbul'da nasıl tutunduğunu ve sonrasını anlatıyor.
Bu romanda İstanbul varoşlarının nasıl oluştuğunu, hazine arazilerinin nasıl yağmalandığını ve sonradan bu yerlerin nasıl rant getirdiğini oldukça iyi bir biçimde gözlemleyeceksiniz. Ancak semt isimlerini biraz daha gerçekçi yapsaydı Orhan Pamuk daha iyi olacaktı. Duttepe, Kültepe vs. değişik isimler bulmuş kendince. Belki bu isimlerde semtler gerçekten vardır, araştırmadım ama biraz da bilindik isimler daha güzel olabilirdi.
Romanın bitişi biraz Selvi Boylum Al yazmalım havasında olmuş. Daha güzel ve düşündürecek bir son beklerdim.
22 Haziran 2015 Pazartesi
9 Haziran 2015 Salı
Sessiz Ev
İstanbul İzmit arasında(Sanırım Gebze yakınlarında) Cennethisar diye bir kasabadaki yaşlı babaannelerini ziyarete giden 3 kardeşin bir haftalık ziyaretini konu alan güzel bir hikaye.
Nedendir bilmem ama kitap bana Çağan Irmak'ın bayıldığım bir filmini çağrıştırdı: Karanlıktakiler...
Orhan Pamuk'un hemen hemen bütün kitaplarında sağcı, solcu, dinci, ülkücü gibi nitelendirmeleri bana itici geliyor diyebilirim. Ancak ülkücüsünden solcusuna karakterlerin analizi ve iç dünyaları muhteşem diyebilirim.
Bu yazlık beldeye gelen kardeşlerin dedelerinin ansiklopedi yazacağım diyerek kafayı yemesi de ayrı bir konu. Babaannelerinin bu ihtiyarlık döneminde odasında geçirdiği ve zamanın ne kadar da zor geçtiğine dair tasvirlerde kendimden geçtiğimi ve anlatılan anın sıkıcılığını iliklerime kadar hissettiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Kardeşlerin en büyüğü, eşinden ayrılmış olan tarihçi abinin eski Osmanlı arşivlerinde incelediği mahkeme dosyaları inanın beni benden aldı. Harbiden çok sıkıcı. Kitabın tek kusuru bence bu kısımlar.
Eski otomobilleriyle küçük kardeşin zengin kız arkadaşıyla son sürat yolculuğu aklımda kalan en iyi sahnelerden.
Bir de bu var aklımda,denize doğru gömülen bir belediye otobüsü.....
Ölümün içeri dalan karanlığı hoş ve rahat bir kadın gibi çekiciydi, bekliyorduk.
Nedendir bilmem ama kitap bana Çağan Irmak'ın bayıldığım bir filmini çağrıştırdı: Karanlıktakiler...
Orhan Pamuk'un hemen hemen bütün kitaplarında sağcı, solcu, dinci, ülkücü gibi nitelendirmeleri bana itici geliyor diyebilirim. Ancak ülkücüsünden solcusuna karakterlerin analizi ve iç dünyaları muhteşem diyebilirim.
Bu yazlık beldeye gelen kardeşlerin dedelerinin ansiklopedi yazacağım diyerek kafayı yemesi de ayrı bir konu. Babaannelerinin bu ihtiyarlık döneminde odasında geçirdiği ve zamanın ne kadar da zor geçtiğine dair tasvirlerde kendimden geçtiğimi ve anlatılan anın sıkıcılığını iliklerime kadar hissettiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Kardeşlerin en büyüğü, eşinden ayrılmış olan tarihçi abinin eski Osmanlı arşivlerinde incelediği mahkeme dosyaları inanın beni benden aldı. Harbiden çok sıkıcı. Kitabın tek kusuru bence bu kısımlar.
Eski otomobilleriyle küçük kardeşin zengin kız arkadaşıyla son sürat yolculuğu aklımda kalan en iyi sahnelerden.
Bir de bu var aklımda,denize doğru gömülen bir belediye otobüsü.....
Ölümün içeri dalan karanlığı hoş ve rahat bir kadın gibi çekiciydi, bekliyorduk.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)