16 Ekim 2015 Cuma
Bir Balık Olsam
Her sabah kafasının üzerinde kocaman soru işaretiyle gezen insanlar görüyorum.
Ve her sabah aynanın karşısında her geçen gün değişen gülüşümü farkediyorum.
Paslanmaya başlayan bir hayatın karşısında
Uzamış otlarıyla terkedilmiş bahçeler git gide artıyor.
Hayatımıza zorla herşeyin en güzelini eklemeye uğraşıyoruz.
Kulağımız sahile vuran dalga seslerinin peşinde.
Bir balık olsam diyoruz, bir bulut...
Ne olacağımızı hiç birimiz bilmiyoruz.
Öncesi meçhul sonrası toprak oluyoruz.
7 Ekim 2015 Çarşamba
Hiç bilmedim
Hiç bilmedim.
Bildiğimi düşündüm hep. Ve iyi ki öyle olmuş.
Bilmemek kadar insanı açlığa sürükleyen başka ne olabilir ki?
Baharat kokulu düşlerimle kendimden geçiyorum.
Kumdan kaleler yapıyorum, ben yıkmasam da yıkacak biri mutlaka çıkıyor.
Her gün yıkılan şeyleri yeniden yapmakla geçiyor.
Her gün denizi dolduruyorum işgüzar bir belediye havasında.
Sonbahar güneşinin mi ilkbahar güneşinin mi ellerimi daha çok ısıttığını düşünüyorum bazen.
Ve bazen gülerken ağlayan bir insan neden olamadım diyorum.
Çarşaf gibi bir denizden fırtına çıkartamıyorum. Ya da fırtınalı bir denizi dindirecek gücüm yok.
Okuduğum kitapların kahramanlıklarına bürünüyorum bazen bir büyücü, bazen de yatağında bir sabah böcek olarak uyanan Gregor Samsa oluyorum.
Her gün ağlarını ördüğüm hayallerimle her gece tiyatronun perdelerini kapatıyorum.
Aslında bidiğim o kadar çok şey var ki. Evet ben çok şey biliyorum. Ama bu bildiğim şeylerin birçoğunu bilmediklerim oluşturuyor.
Gerçekten de hiç bilmedim.
İnsanlar değişti.
Deriler büzüldü.
İyi, kötü oldu ama kötü iyi olamadı.
Bildiğimi düşündüm hep. Ve iyi ki öyle olmuş.
Bildiğimi düşündüm hep. Ve iyi ki öyle olmuş.
Bilmemek kadar insanı açlığa sürükleyen başka ne olabilir ki?
Baharat kokulu düşlerimle kendimden geçiyorum.
Kumdan kaleler yapıyorum, ben yıkmasam da yıkacak biri mutlaka çıkıyor.
Her gün yıkılan şeyleri yeniden yapmakla geçiyor.
Her gün denizi dolduruyorum işgüzar bir belediye havasında.
Sonbahar güneşinin mi ilkbahar güneşinin mi ellerimi daha çok ısıttığını düşünüyorum bazen.
Ve bazen gülerken ağlayan bir insan neden olamadım diyorum.
Çarşaf gibi bir denizden fırtına çıkartamıyorum. Ya da fırtınalı bir denizi dindirecek gücüm yok.
Okuduğum kitapların kahramanlıklarına bürünüyorum bazen bir büyücü, bazen de yatağında bir sabah böcek olarak uyanan Gregor Samsa oluyorum.
Her gün ağlarını ördüğüm hayallerimle her gece tiyatronun perdelerini kapatıyorum.
Aslında bidiğim o kadar çok şey var ki. Evet ben çok şey biliyorum. Ama bu bildiğim şeylerin birçoğunu bilmediklerim oluşturuyor.
Gerçekten de hiç bilmedim.
İnsanlar değişti.
Deriler büzüldü.
İyi, kötü oldu ama kötü iyi olamadı.
Bildiğimi düşündüm hep. Ve iyi ki öyle olmuş.
5 Ekim 2015 Pazartesi
Yerdeniz Serisi-1 Yerdeniz Büyücüsü
Bence net biçimde Harry Potter falan bu kitaptan feyz almış. Ancak oldukça dolu ve güzel cümlelerle dolu bir kitap. anlatım o kadar güçlü ki insanın gözünde her ayrıntı birer birer canlanıyor.
Kahramanımız Ged, annesini ve babasını kaybetmiş küçük bir çocuktur. Küçük yaşına rağmen annesinin ölmeden önce öğrettiği birkaç büyüyle köyüne yardım ediyor ve ardından da eğitilmek üzere güçlü bir büyücünün yanına gönderiliyor.
Bir süre bu büyücünün yanında zaman geçiren Ged, sonunda Roke adasındaki en iyi büyücülük okuluna gider. İnanılmaz büyücülük yeteneği olan Ged, en iyi öğrenci benim diyerek böbürlenip üst sınıflardan başka bir çocukla iddialaşarak hem baş büyücünün ölmesine hem de başka bir alemden Dünya'ya bir gölgenin gelmesine neden olur.
İlk işi bu gölgeden kaçmaktır. Sonrasında işler değişecektir tabii.
Ursula Le Guin, bu seri ile birlikte kendi çizdiği ve çoğunlukla adalardan oluşan bir deniz dünyası oluşturmuştur.
Aşağıdaki tekne de Ged'in arkadaşı Vetch ile yola çıktığı "Ufkabakan". Bu tekneyi satan adamın kataraktını büyüyle düzelten Ged'e,
"Dünyanın ne kadar aydınlık olduğunu, sen bana gösterinceye kadar unutmuştum." demesi güzeldi.
Kitaptaki şu cümle de çok anlamlıydı:
Bir mum yakarsan aynı zamanda bir gölge de yaratırsın.
Kahramanımız Ged, annesini ve babasını kaybetmiş küçük bir çocuktur. Küçük yaşına rağmen annesinin ölmeden önce öğrettiği birkaç büyüyle köyüne yardım ediyor ve ardından da eğitilmek üzere güçlü bir büyücünün yanına gönderiliyor.
Bir süre bu büyücünün yanında zaman geçiren Ged, sonunda Roke adasındaki en iyi büyücülük okuluna gider. İnanılmaz büyücülük yeteneği olan Ged, en iyi öğrenci benim diyerek böbürlenip üst sınıflardan başka bir çocukla iddialaşarak hem baş büyücünün ölmesine hem de başka bir alemden Dünya'ya bir gölgenin gelmesine neden olur.
İlk işi bu gölgeden kaçmaktır. Sonrasında işler değişecektir tabii.
Ursula Le Guin, bu seri ile birlikte kendi çizdiği ve çoğunlukla adalardan oluşan bir deniz dünyası oluşturmuştur.
Aşağıdaki tekne de Ged'in arkadaşı Vetch ile yola çıktığı "Ufkabakan". Bu tekneyi satan adamın kataraktını büyüyle düzelten Ged'e,
"Dünyanın ne kadar aydınlık olduğunu, sen bana gösterinceye kadar unutmuştum." demesi güzeldi.
Kitaptaki şu cümle de çok anlamlıydı:
Bir mum yakarsan aynı zamanda bir gölge de yaratırsın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)