23 Mart 2015 Pazartesi

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

Çek Edebiyatı'ndan okuduğum ilk roman.

Romanın ilginç bir gidişatı var. Bazen kaptırıp giderken bir anda konu eş zamanlı olmadan diğer kahramanlar üzerinden ilerleyebiliyor. Bu da kitaba konsantre olma açısından sıkıntı yaratabiliyor.

Romanın 2 erkek 2 de kadın kahramanı var.

Tomas, işinde oldukça iyi olan bir cerrah, eşi ve çocuğunu bırakarak genç sevgilisi Tereza'nın peşinden gidiyor. Ancak sonu gelmez gibi görünen kaçamaklarıyla ve Rus işgali ile ilgili yazdığı bir yazı nedeniyle başına birçok şey geliyor. Ama yine de mutluluğu sonunda yakalayabiliyor.

Franz, Üniversite'de Hoca ve o da gözlüklü genç bir kıza kendini kaptırıyor ve evinden ayrılıp onunla yaşamaya başlıyor.

Bu iki erkeğin yollarının kesiştiği yer Sabina. Sabina, bu iki erkekle de ilişki yaşamış ressam bir kadın.

Romanda oldukça müstehcen sahnelerde mevcut. Anacak aralarda yazarın dış ses olarak araya girip felsefe dersleri vermesini pek sevmedim diyebilirim.

Romanı bitiriş tarzını ise sevdim. Bazen bir roman çok sıkıcı bile olsa güzel bir şekilde bitirildiğinde iyi izlenimler bırakabiliyor.

Kitapta güzel cümleler var, seçtiklerimden birkaçı şöyle:

O halde yüklerin en ağırı aynı zamanda yaşamın sağladığı
en şiddetli doyumun da imgesidir. Yük ne kadar ağır olursa, yaşamlarımız o denli yaklaşır yeryüzüne, daha gerçek, daha içten olur.

Gücünü neden hiç benim üzerimde kullanmıyorsun?" dedi. "Sevgi insanın gücünden vazgeçmesi demektir de ondan.

Tanrı onları ortadan ikiye ayırıncaya kadar bütün insanlar hermafroditti, o zamandan beri bu yarılar birbirlerini arayarak dünyanın dört bir bucağında gezinip duruyorlar. Aşk kaybettiğimiz yarıyı özleyişimizdi işte.

TANRININ CENNETİNİ YERYÜZÜNDE İSTEDİ.

Bahçeye alacakaranlık inmişti; gündüzle akşam arasındaki saat. Gökte solgun bir ay vardı, ölü odasında açık unutulmuş bir lamba.


19 Mart 2015 Perşembe

Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin ali'nin 3. okuduğum kitabı.

Kitabın ana konusu, annesi ve babası teröristler tarafından öldürülen bir çocuğun onu himayesi altına alan kaymakam ve ailesiyle geçen yaşantısı üzerine kurulmuş.

Sabahattin Ali'nin okuduğun 3 kitabında da ortak bir nokta var. Eşlerinden çok çeken erkekler. :) Kürk Mantolu Madonna'da mutsuz bir evliliği olan Raif Bey, İçimizdeki Şeytan'da sonunda eşinden vazgeçmek zorunda kalan Ömer ve Kuyucaklı Yusuf'ta hayatını karısının dırdırı nedeniyle gece hayatına dönüştüren Kaymakam Salahattin.

Sabahattin Ali, yıkılan şeylerin getirdiği sonuçları sert biçimde anlatan ve bu nedenle mutlu bitmeyen sonların kitaplarını yazıyor.

Romanın kahramanı Yusuf, bazı durumlarda hiç sesini çıkarmayan yeri geldiğinde çok cesur, asi yeri geldiğinde de tutarsız bir biçimde sessiz kalabilen bir yapıya sahip. Gözünüzde gerçekten de kusursuz bir kahraman bulunmuyor. Bildiğimiz hatalarıyla kanlı canlı bir gerçek insan var.

Kitaptan bir alıntı:

Göğsünün içinde, bu asırlık ağacın kabuğu gibi, yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti. Aman Yarabbi, ne kadar yalnızdı.

9 Mart 2015 Pazartesi

Mommy

Mommy değişik, rahatsız edici ve dengesiz bir film.

Filmin ana teması Kanada'da kabul edilen ebeveynlerin sorunlu çocuklarını hastaneye bırakıp bütün haklarından vazgeçmelerini konu alan bir yasa.

Diane, eşinden ayrılmış ve hiperaktivite ve duygu kontrolü bozuk oğluyla başbaşa kalmıştır.

İşinden de kovulduktan sonra ciddi sıkıntılar bir yandan bir yandan da oğlunun hastanede yangın çıkarması ve diğer insanlara verdiği zararlar canına tak edecektir.

 Güzel bir film diyebilirim. IMDB'de 8 in üzerinde puanı var. Ben de 8 puan verdim. Bazı sahneler rahatsız edebilir. Annesine de çok küfür ediyor çünkü.

Filmin diğer filmlerden ayrılan yanlarından birisi film içinde yaşanan rahatlama ve sıkıntıların ilginç bir biçimde çekilmiş olması. Şimdi burada söylemeyeyim ki tadı kaçmasın. Ama aşağıdaki sahneyi gördüğünüzde bana hak vereceksiniz.




2 Mart 2015 Pazartesi

Whiplash

Bazı yemekler vardır. Yerken tadını gayet normal olarak düşünürsünüz ama yemek faslı bittikten hatta üzerinden bir gün geçtikten sonra "güzel yemekti" ama dersiniz. Whiplash tam anlamıyla böyle bir film işte.

Annesi küçükken babasıyla ikisini terketmiş ve doğru düzgün hiç arkadaşlığı bulunmayan Andrew'in oldukça iyi bir müzik okuluna girmesi ve burada öğrencileri tir tir titreten Fletcher'le olan macerası anlatılıyor bu filmde.

Öncelikle filmin çok çok ağır küfürler içerdiğini özellikle belirtmem gerekecek. Fletcher, öğrencilerine öyle ağza alınmayacak küfürler ediyor ki bir anda filmin içine girip adamı dövesiniz geliyor. O kadar yani. Aslında şiddetin sadece fiziksel değil konuşarak ve bağırarak da yapıldığını gayet güzel anlatıyor bu film.

Fletcher rolündeki J.K. Simmons seneler önce öğrenci evinde seyrettiğimiz O.Z. isimli hapishanede geçen kült dizide Nazi taraftarı bir mahkumu canladırıyordu ve muhteşemdi. Bu filmde de bir şey değişmemiş. Bu adam bizim Erol Taş'ımız kadar iyi bir kötü.

Simmons bu filmdeki rolüyle en iyi yardımcı erkek oyuncu oscarını da cebe indirdi. IMDB puanı 8.6 filmin.

Filmdeki intikam, intikamın doğurduğu yetenek, sizi inanılmaz gerecek.

Andrew'in pişman olup da sonradan aradığı kızla telefon konuşmasında sevgilisinin olduğunu öğrendiği sahnede hayal kırıklığını gizlemeye çalışması biraz iç burkucuydu.