Beyrut Gezisi-1. Gün
Hurriyet Gazetesi’nin duzenledigi Beyrut gezisi benim icin oldukca cazip bir oneriydi. :-) Orta Doğu’dan pek hazzetmem genelde ama Beyrut anlatilanlara gore “Dogu’nun Parisi” unvanina sahip (Bizde askerligi Van’a cikanlara da Van, Dogu’nun Parisi derler gerci ama :-) ) degisik bir sehir olarak lanse ediliyordu. Gidip gormek, yiyip icmek sonra da gitmek isteyenlere gideceklere bilgi aktarmak gerekliydi. Is basa dustu diyerek yollara dustuk.
Beyrut ucakla yaklasik 1.3 ila 1,45 saat suren bir uzaklikta. Aslina bakarsaniz Diyarbakir’a da ayni zamanlarda ulasiyorsunuz. Lubnan, Turkiye’ye vize uygulamadigi icin aslinda yurtici seyahat ediyormus hissine kapiliyorsunuz.
Ucak Beyrut semalarina geldiginde pek oyle guzel bir sehirmis gibi gorunmuyor yukaridan. Gayet yesillik fakiri ve duzensiz sehirlesme hakim. Hurma agaclari bir Arap ulkesine geldiginizi hatirlatir gibi. Ulkeye giris icin pasaport kontrolu yapan polislere pasaportunuzu veriyorsunuz. Genelde konusmuyorlar klasik devlet memuru gibi muhur vurup duruyorlar ve pasaportun sayfalarını karistiriyorlar.
Istanbul’un havasi nemli deriz ama Beyrut ayni Adana’daki gibi bir neme sahip hatta daha da fazlasina diyebilirim. Havaalanindan yemek yiyecegimiz ilk mekana giderken tek tuk guzel ve modern binalar ve cogunlukla da yikik dokuk bakimsiz sefalet icindeki mahalleler gözüme ilisiyor.
Neyse sonunda 2 ETS otobusu sehrin tam kalbine Downtown’a geliyoruz. Buranin hemen yakınında cok cok eskilerden kalan bir hamam var. Anlattilar ama fazla derinine inmedim. Kisaca eski, teferruatli, 1975-1990 yillari arasindaki ic savasta zarar gormesin diye uzeri kapalilarak korunmus bir eser diyebiliriz. Hemen yanında da Hacli Seferleri sirasinda yapilmis bir kilise var. Adini su an unuttugum bir Fransiz krali Kudus’e gidemeyecegim bari buraya bir iz birakayim diye yaptirmis. Bu resimde yeni gibi gorunuyor ama tarihi eserlerin cogu restore edilmis oldugu icin yeni gorunuyor. :-) Kilisenin sol tarafindaki eski buyuk bina ise Osmanli zamaninda kisla olarak kullanilmis daha sonra parlemento haline getirilmis.
Downtown, gayet guzel markalarin cirit attigi bir yer. Suruyle banka var, Beyrut’ta kisi basina bir banka dusuyormus gibi hissetiriyor. En ilginc 2 banka ismi soyle: Fransabank ve Bank Audi. :-)
Sehrin meydani (Nejmeh meydani deniyor) gayet sakin sehrin en kalabalik noktalarindan biri; 3 gun boyunca toplam 100 kisiyi ayni anda goremedim. :-) Tam meydanda Rolex marka saat Kulesi var. Biz de olsa insanlar burayi bulusma mekani yapar derken icimden; kulenin altinda bekleyen bir kiz ben de Turkum ve Ankara’danim siz nerdensiniz deyiverdi. :-) Dunyanin her yerinde oldugu gibi burada da heryerden karsiniza Turk cikiyor.
Kulenin yakininda bircok kafe var. Nargileleri cok guzel, demleme caylari yok. Espresso, Latte gibi iceceklerle pek bir Avrupai takiliyorlar ama yemezler. :-)
Tam meydanin gobegindeki bir cafece tavla oynadim ekipteki bir arkadasla. Tavlayi sayarak oynuyordu ama 5-0 yendi beni. L Hatta tavlayi koltuk altima aldigimda bir resmimi de cektiler. Bakalim nerden cikacak o resim. J
Bizim kizlar birkac magazaya elbise bakmaya falan girdiler. Genelde uzun suren bu bakislar bu sehirde paraniz limitliyse kisa suruyor. 2.000 ila 2.500 USD gibi fiyatlari gorup yaka paca disari ciktilar. :-)
Buradaki gezimizin ardindan otobusler gelip bizi aldi ve Izmir kordonboyu cakmasi Kornis’ten gecerek Guvercin kayaliklarina(Pigeon Rocks) goturduler. Pek esprisi olan bir yer degil 2 kaya var karsisinda cafeler....
Burda bir seyler atistirdiktan sonra Intercontinental Phonecia Hotel’e gectik. Otel gayet guzeldi. Asagidaki resimde odamdan gorunen manzara var. Karsi binada yazan “Stop Solidere” 2002’de 1 ton TNT ile oldurulen Refik Hariri’nin Beyrut’un yeniden insasi icin butun isleri verdigi insaat sirketine protesto niteliginde asilmis. Refik Hariri bu sirketin gizli sahibiymis anlatilanlara gore ve dunyanin 4.zengini olmus bu sayede. :-) Otelin geleni gideni pek bir tuhafti; o kadar cok luks otomobil geliyordu ki Valeler siraya geciyordu. Baska hicbir yerde gormedim.
Bu bina ise otelin yaninda bulunan bir bina ve ic savasin aci yonunu gosteriyor. Zamaninda burasi da otelmis.
Odalara yerlestikten sonra dagin eteklerinde bulunan unlu Munir Restaurant’a gittik. Burada resim cekemedim. Fotograf makinesini cantada birakmisim. L Yemek fasli 3 saatten fazla suruyor. Buna inanamadim ama 3 gun boyunca her yemegin bu kadar uzun surmesini bizzat yerinde yasadim.
Mezeler ve salatalar superdi. Meyveler, muhtesemdi. Turk kahvesi berbat otesiydi. Mirra -ilk defa ictim- idare ederdi. En guzel meyve ise -daha sonra havaalanindan alip Turkiye’ye de getirdim- yas hurma idi. Agactaki hali asagida.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder